Archaeopteryx ve Fosillerinin Kronolojik Tarihlendirilmesi

Eğer paleontoloji ve paleozoolojide bir çalışma gerçekleştirmek istiyorsanız elinizde mutlaka bulgular olmalıdır. Çünkü bu bilim dallarını ilerleten temel olgu, yeni keşiflerdir. Bulunabilecek her türlü fosil, sizin hipotezinizi bütünüyle yanlışlayabilir ya da onu farklı bir alana doğru taşıyabilir. İşte, bu makalenin konusu da tüylü dinozorlara karşı bakış açımızı bütünüyle değiştiren bir canlı hakkında olacak.

APA 7: Kaykı, D. (2023, June 4). Archaeopteryx ve Fosillerinin Kronolojik Tarihlendirilmesi. PerEXP Teamworks. [Article Link]

Eğer paleontoloji ve paleozoolojide bir çalışma gerçekleştirmek istiyorsanız elinizde mutlaka bulgular olmalıdır. Çünkü bu bilim dallarını ilerleten temel olgu, yeni keşiflerdir. Bulunabilecek her türlü fosil, sizin hipotezinizi bütünüyle yanlışlayabilir ya da onu farklı bir alana doğru taşıyabilir. İşte, bu makalenin konusu da tüylü dinozorlara karşı bakış açımızı bütünüyle değiştiren bir canlı hakkında olacak.

Archaeopteryx’in keşfi öncesi dünyada evrim kavramı

Şimdi gelin, Archaeopteryx’in keşfi öncesi dünyada süregelen evrim kavramını inceleyelim. 1859 yılında, İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi Charles Darwin tarafından “Türlerin Kökeni” kitabında Evrim Teorisi resmen ortaya atıldı. Darwin; HMS Beagle gemisiyle yaptığı seyahatler sonucu, bulduğu yüzlerce örneğe bakarak doğayı anlamak adına olan önemli teoriyi ortaya atmıştı. Evrim Teorisi ortaya atıldığı andan itibaren çok fazla ses getirmişti. Çünkü biz “Sapiens”lerin doğaya karşı bakış açısını bütünüyle değiştirmişti. 1860 yılında dünyanın en saygın üniversitelerinden biri olan Oxford’da evrim tartışmaları had safhaya ulaşmış durumdaydı. Darwin’in çalışmalarını başından beri destekleyen ve saygın bir bilim insanı olan Thomas Henry Huxley, Oxford’da evrim karşıtlarına karşı duran ve bildiklerini ifade etmekten çekinmeyen ender kişilerden biriydi.

O dönemde tabii ki azımsanamayacak bir kitle, bizim bakış açımızı bütünüyle değiştiren bu teoriye karşı cephe almıştı. İşte Huxley de bu durumda, Evrim Teorisi’ne olan inancını her defasında ifade etmekten çekinmiyordu ve tartışmalarda bulunuyordu. O sıralarda Oxford’da bilimsel etiği fazlaca aşan bazı tartışmalar yaşanıyordu. Piskopos Samuel Wilberforce gibi aşırı yaratılışçılar ağızlarına ne gelirse söylemekten çekinmiyordu ve bu durumda pek de bilimsel ahlâkı umursadıklarını söyleyemeyiz.

Oxford’daki tartışmalardan biri ikonikleşmiş bir hal almıştır.  Wilberforce, bir gün Huxley’e ithafen: “Siz anne tarafından mı yoksa baba tarafından mı maymunsunuz?” diye bir soru yöneltti. Huxley ise buna ikonikleşmiş bir cevap vermişti. Huxley’in cevabı şuydu:

Yeteneklerini gerçekleri karartmak için harcayan biriyle akraba olacağıma, bir maymunun soyundan gelmeye razıyım.

Thomas Henry HuxleyDarwin Day

Özetle insanlar dünyadaki pek çok bilimsel gelişmeyi anlamakta zorlanırken Evrim Teorisi’ni de ilk başlarda anlamakta zorlandılar. Bu, dünyanın en saygın üniversitelerinde olsa bile.

O dönemde Evrim Teorisi ile ilgili tartışmalar özetle bu ölçekteydi. Şimdiyse makalemizin ana konusuna biraz daha yaklaşabiliriz. Evrim karşıtlarının Charles Darwin’e genel olarak yönelttikleri soru ise şuydu: “Türler arasında kademeli bir geçiş varsa bunların örnekleri neredeydi?” Darwin’in bu soruya cevabı kayıtların yetersizliği üzerineydi. Gerçekten de o dönemde Darwin’i destekleyici çok az organik materyal vardı. Hatta “Türlerin Kökeni” kitabında bu konu hakkında da bir bölüm kaleme almıştır.

İngiltere’de durumlar böyle akıp giderken Almanya’da Jurassic üst yaşlı bir tüy örneği bulundu. Şu anki bilginizle: “Ne var bunda, bu gayet normal bir şey?” diyebilirsiniz. Ancak 1800’lü yıllarda olduğumuzu unutmamak gerekmektedir. O dönemde kuşların Senozoik Çağ’da ortaya çıkıp dünyaya yayıldığına inanılıyordu ve o dönem için bu keşif bir devrim niteliği taşıyordu.

Archaeopteryx fosillerinin kronolojik tarihlendirilmesi

Archaeopteryx, bundan yaklaşık 150,8–148,5 milyon yıl önce Jura Devri’nin geç dönemlerinde bugünkü Güney Almanya’nın sığ sahil alanlarında yaşamış ve non-avian dinozorlardan kuşlara geçişin açık bir örneği olan canlıdır. İsmi “Archaeos” ve “Pteron” kelimelerinin birleşimidir. Eski Yunancada “Archaeos”, “Eski” ve “İlkel” demekken “Pteron” ise “Tüy” ya da “Kanat” şeklinde çevrilebilmektedir.

Archaeopteryx’in keşif tarihini incelersek Archaeopteryx’in ilk fosili, 1855 yılında Güney Almanya’da Jachenhausen yakınlarındaki Altmühl Vadisi içerisindeki bir taş ocağında bulunmuştur. Banker ve amatör paleontolog olan Hermann von Mayer, fosili yalnızca arka bacak parçaları ve tüy izleri silik bir el kalıntısından ibaret şekilde bulduğu için bunun bir kuş kalıntısı olduğu o zamanlarda anlaşılamamıştır.

Fakat beş yıl sonra, 1860 yılında Solnhofen’de, Kohler Taş Ocağı’nda aynı kireçtaşı seviyesinde bayrağı 60 mm uzunluğunda ve 11 mm genişliğinde bir tüy fosili bulununca Von Mayer, bunun üçüncü zaman öncesi bir kuşa ait olduğunu fark etmiş ve hem iç hem de dış kalıpları bulunmuş olan bu fosili bir “Kanat tüyü” olarak tanımlamıştır. Daha sonra Von Mayer, bu fosilin nasıl bir canlıya ait olduğu konusunda kesin bir çıkarımda bulunamamış; kuyruğu olduğu için kuş, tüyleri olduğu için de sürüngen olmadığını düşünmüştür. Bu kompleks özelliklerin Cuvier’in “Organların uyumluluğu kuralı”yla çeliştiğini iddia etmiştir. Johann Andreas Wagner ise asistanı Opel’in tavsiyelerine dayanarak 9 Kasım 1861 tarihinde Bavyera Bilimler Akademisinin toplantısında bu fosili bildirmiştir.

Hermann von Mayer’ın bulduğu tüy kalıntısı (Wikipedia English)

Ancak bunun tüylerle kaplı bir sürüngen olduğunu söyleyerek adını “Griphosaurus problematicus” [(EN: Problematic riddle-lizard), (Bu kavram, makale içerisinde ilk kez tarafımca “Sorunlu bilmece kertenkelesi” ifadesi kullanılarak Türkçe literatürüne kazandırılmıştır.)] koymuştur. Wagner bu bulgunun Darwin ve taraflarınca Evrim Teorisi’nin bir kanıtı olarak kullanılabileceğini fark etmiş; ancak kendisinin teolojik inancı sebebiyle bu yoruma karşı çıkarak fosili yalnızca “bir sürüngen” olarak tanımlamıştır. Fosil, 1862 yılında 1703 parça tutan tüm koleksiyonu ile birlikte 750 sterline Londra Doğa Tarihi Müzesi’ne satılmıştır.

Çok saygın bir anatom olan Sir Richard Owen, fosili detaylı bir şekilde tasvir ederek bunun bir kuş olduğunu vurgulamış ve adını ”Archaeopteryx macrura” olarak değiştirmiştir. Fosil ders kitaplarına bu adla girmiştir.

Londra Örneği’nin bir kopyası (Wikipedia English)

Hâlâ Londra Doğa Tarihi Müzesi’nin koleksiyonlarının kıymetli bir parçası olan bu fosil, literatürde “Londra Örneği” olarak bilinmektedir. Londra Örneği (BMNH 37001) olarak bilinen iskelet ilk “Holotip”i oluşturmaktadır. Tüy numunesinin, canlının vücut fosilleri ile aynı hayvana ait olmayabileceğine dair bazı şüpheler vardı. 2019’da bu iddiayı kanıtlamak maksadıyla tüy örneği üzerinde lazer taraması yapıldı ve tüyün yapısı ortaya çıkarıldı daha sonra bulunan tüy yapısı diğer Archaeopteryx örneklerininkileri ile karşılaştırıldı ve tüyün morfolojisinin diğer örneklerinkilerden farklı olduğu bildirildi. Ancak 2020 yılında yapılan bir başka çalışmada, önceki çalışmanın tutarsız olduğu ve tüyün aslında Archaeopteryx’e ait bir üst ana birincil örtü tüyü olduğu ifade edilmiştir.

Birinci Archaeopteryx iskeletinin bulunmasından on altı yıl sonra, 1874 veya 1875’te çiftçi Jakob Niemeyer tarafından Eichstätt yakınlarındaki, Blumenberg’de litografya kireç taşları içinde bulunan Johann Dörr’e ait taş ocağında ikinci bir iskelet bulundu. Johann Dörr, fosili satın alarak Ernest Otto Häberlein’e sattı. Birincisinden çok daha iyi korunmuş olan bu iskeletin kafatası, hayvanın dişleri olduğunu gösteriyordu.

Birinci buluntunun ülke dışına kaçırılmasından ders alınarak ikinci buluntunun ülke dışına kaçırılması önlenmiş ve Berlin Doğa Tarihi Müzesi tarafından 20.000 altın Mark’a satın alınmıştır. Fosil hâlen adı geçen müzenin koleksiyonunun bir parçasıdır.

Tarihe Berlin Örneği olarak geçen bu buluntu, paleontolog Wilhelm Dames tarafından incelenmiş ve 1884 yılında “Archaeopteryx macrura” adındaki Londra Örneği ile aynı türün bir temsilcisi olduğu şeklinde sınıflandırılmıştır.

“Dragons of the Air” kitabının yazarı olan ve saygın bir omurgalı paleontoloğu olan Harry Govier Seeley, 1881 yılında Archaeopteryx’in Berlin ve Londra örneklerinin cins açısından olmasa bile tür açısından farklı olabileceği tezini ortaya atmıştır.

Dames, daha sonra iki örneğin kalça kemiği arasındaki belirgin farkın Berlin Örneği’ni Londra Örneği’nden ayrı bir tür olarak sınıflandırmaya yetecek kadar belirgin bir fark olduğuna karar verdi ve Berlin Örneği’ni satın alınmasına yardımcı olan Werner von Siemens’in onuruna “Archaeopteryx siemensii” adında yeni bir tür olarak tanımladı.

1917 yılında Yugoslav zoolog Branislav Petronijević ve Henry Woodward Archaeopteryx’in Londra Örneği’nin omuz kemeri ve kalça kemeri üzerine yayımladığı bir makalede Berlin Örneği’nin yalnızca tür olarak değil, cins olarak da Londra Örneği’nden farklı olması gerektiğini savunarak Berlin Örneği’ne “Archaeornis siemensii” adının verilmesini önermiştir.

Berlin Örneği (Wikipedia English)

Bir tüy ve iki iskeletten oluşan parçalar, 1950 yılına kadar Archaeopteryx hakkındaki bildiklerimizin temelini oluşturan fosiller olarak kaldı. 1956 yılında Londra Örneği’nin bulunduğu yere yalnızca 250 metre mesafede bir gövdeden ibaret olan yeni bir Archaeopteryx fosili Langenaltheim’da keşfedildi. Bu fosil, Maxberg Örneği olarak tarihteki yerini almıştır ve o zamana dek bilinen Archaeopteryx numunelerini üçe çıkarmıştır. Maxberg Örneği, resmi olarak 1959 yılında Florian Heller tarafından tanımlanmıştır. Heller, örneğin görüntülerini röntgen ve UV filtresi aracılığıyla almıştır. Fosil, karşlıklı iki kayaç levhasında oluşmuştur. Esas olarak bazı tüy izleriyle, hem kafa hem de kuyruğuyla bir gövde bu levhalarda incelenebilmektedir.

Maxberg Örneği (Wikipedia English)

8 Eylül 1970 tarihinde Yale Üniversitesi Jeoloji Bölümü ve Peabody Paleontoloji Müzesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. John Ostrom, Hollanda’da Haarlem şehrinde bulunan Teylers Müzesi’nde uçan sürüngenleri incelemekteydi. Daha sonra Prof. Dr. John Ostrom, Hermann von Mayer tarafından satın alınmış bir Solnhofen fosilini incelemeye başladı.

1855 yılında Altmüln Vadisi’nde, Ridenburg yakınlarındaki bir taş ocağında bulunmuş ve von Mayer tarafından “Pterodactylus crassipes” adı altında 1857 yılında “Uçan sürüngen” olarak tanımlamıştı.

Prof. Ostrom fosilin aslında fark edilmemiş bir Archaeopteryx fosili olduğunu saptayarak bilinen Archaeopteryx fosili sayısını 5’e yükseltmiştir. 2017 yılında Anchiornis ile daha yakından ilişkili olduğu düşünülen ayrı bir Ostromia cinsi olarak adlandırıldı. Bu örnek Haarlem Örneği (TM 6428/29) olarak bilinmektedir.

Haarlem Örneği’nin levhası (Wikipedia English)

Eichstätt Örneği (JM 2257) 1951 yılında Almanya, Workerszell yakınlarında bulunmuş ve Peter Wellnhofer tarafından tanımlanmıştır. Bilinen en küçük kafaya sahip olan örnektir. Bir zamanlar ayrı bir cins olarak Jurapteryx recurva ismiyle tanımlanmıştır. 1987 yılında ise Solnhofen’in eski başkanı Friedrich Müller’in kişisel koleksiyonu içinde bir Archaeopteryx iskeletinin bulunduğu fark edildi.

Bay Müller, bu fosili yıllar önce satın almış; ancak fosilin detaylı bir şekilde temizlenme işi henüz yapılmamıştı. Bu yüzden fosil bir Compsognathus olarak düşünüyordu. Ancak detaylı temizlenince bunun tüyleriyle birlikte korumuş bir Archaeopteryx olduğu anlaşıldı. Bu örnek, muhtemelen bulunan en büyük örnekti.

Eichstätt Örneği (Wikipedia English)

3 Ağustos 1992’de Solnhofen yakınlarında altıncı Archaeopteryx fosili bulundu. Bu iskeletin diğerlerinden önemli bir farkı vardı: Şimdiye kadar bulunmuş beşinci fosil olan Eichstätt Örneği’nden sonraki en küçük örnekti. Altıncı fosil örneği, ortaya çıkarıldığı konuma atfen Solnhofen Örneği olarak isimlendirilmiştir. Solnhofen Örneği’nin keşfediliş tarihi konusunda bazı kaynaklar 1960’ları, bazılarıysa 1970’leri işaret etmektedir. Fosilin tanımlanması ise 1988 yılında gerçekleştirilmiştir.

Kafatasından kuyruk ucuna kadar uzunluğu 30 cm olan bu fosilin genç bir hayvana ait olması olanaksızdı; çünkü Peter Wellnhofer, bu iskelette kemikleşmiş (kaynaşmış) bir göğüs kemiğinin bulunduğunu ispat etmişti. Hâlbuki bundan daha büyük olan Berlin Örneği’nde göğüs kemiği henüz kaynaşmamıştı. Ayakların ve kaval kemiğinin diğer Archaeopteryx fosillerininkinden gövdeye oranla daha uzun olması buluntunun değişik bir türde sınıflandırılması gerektiğini göstermiştir.

Dr. Peter Wellnhofer bu yeni türe Bavyera eyaletinde bulunması nedeniyle “Archaeopteryx bavarica” adını verdi. Böylelikle ilk defa Archaeopteryx cinsi içinde ikinci bir tür tanımlanmış oldu.

Solnhofen Örneği (Wikipedia English)

3 Ağustos 1992’de Langenaltheim’da keşfedilen ve Peter Wellnhofer tarafından tanımlanan fosil, Münih Örneği (BSP 1999 I 50) ismiyle bilinmektedir. Münih Paleontoloji Müzesi tarafından 1,9 milyon Mark’a satın alınmıştır ve halende o müzede bulunmaktadır. Fosil ilk başlarda A. bavarica’nın temeli olarak düşünülmüş; ancak sonraki çalışmalarda A. siemensii’ye ait olabileceği öne sürülmüştür.

Münih Örneği (Wikipedia English)

Sekizinci örnek, parçalı bir halde 1990 yılında Daiting’teki Mörnsheim Formasyonunda keşfedildi. Bu nedenle Daiting Örneği olarak da isimlendirilir. 2009 yılında paleontolog Raimund Albertsdörfer fosili satın aldı. Daha sonra “Archaeopteryx albersdoerferi”olarak adlandırılmıştır.

Daiting Örneği, Archaeopteryx albersdoerferi‘nin holotipi (Wikipedia English)

2000’de farklı parçalar halinde bir fosil daha bulundu. 2004 yılında Bürgermeister-Müller Müzesi’ne ödünç verildi ve halen orada bulunmaktadır. Bu sebeple Bürgermeister-Müller Örneği olarak adlandırılmıştır.

Bürgermeister-Müller Örneği, halk arasında “Tavuk kanadı” olarak da isimlendirilmektedir. (Wikipedia English)

2005 yılında Bavyera’da keşfedilmiş Mayr Pohl ve Peters tarafından tanımlanmıştır. Uzun süre İsviçre’nin özel bir koleksiyonunda bulunmuştur. Numune Thermopolis Örneği (WDC CSG 100) olarak isimlendirilmiştir. Wyoming Dinozor Merkezine bağışlanmıştır. En iyi korunmuş baş ve ayaklara sahip olduğu düşünülmektedir. Boyun ve alt çenenin çoğunluğu ise korunmamıştır. Thermopolis Örneği, 2 Aralık 2005 tarihli Science” dergisi makalesinde “Theropod özelliklerine sahip, iyi korunmuş bir Archaeopteryx örneği” olarak tanımlandı. Bu fosil Archaeopteryx’in kuşların genel özelliklerinden biri olan ters ayak parmağını bulundurmadığını gösteriyor bu da demek oluyordu ki Archaeopteryx’ler ağaçlarda tünemekten çok tırmanıcı bir yaşam tarzı benimsemişlerdir. Thermopolis Örneği, 2007 yılında “Archaeopteryx siemensii” olarak sınıflandırıldı.

Thermopolis Örneği (Wikipedia English)

On birinci keşif 2011 yılında yapılmış ve 2014 yılında incelenebilmiştir. Özel mülkiyet halindedir bu sebeple belirli bir ismi yoktur. Bu fosilin kafatasının büyük bölümü ve bir ön ayağı eksik olmasına rağmen kuyruk bölümü kuyruk ucuna kadar korunmuştur ve arka üyeleri de iyi korunmuş haldedir.

Maniraptoran theropod dinozorları ve bazal kuşlar üzerindeki pennaceous tüylerinin filogenetik özellikleri hakkında bilgiler sağlayacağı düşünülmektedir. (Wikipedia English)

2010 yılında amatör bir koleksiyoncu tarafından on ikinci örnek bulundu; ancak 2014 yılında duyuruldu, bilimsel olarak tanımlanması ise 2018’i buldu. Tüyleri iyi korunmamış, eksik bir örnektir. Painten Formasyonu’nda bulunmuştur. [1]

Archeopteryx’in tüm fosilleri Güney Almanya’nın Solnhofen bölgesinden gelmiş olsa da on ikinci örneği, en eski olandır, aynı zamanda keşfedilen en yeni fosildir. Bu fosilin bulunduğu tabakalar, diğer Archaeopteryx kalıntılarının bulunduğu litografik kayaçlardan en az 200.000 yıl, muhtemelen 300.000 yıl daha eskidir.

On ikinci örnek, Alman paleontolog Oliver Rauhut tarafından tanımlanmıştır. (The Guardian)

Archaeopteryx’te bulunan ara geçiş özellikleri

Archaeopteryx fosillerinin en önemli özelliği pek çok kuş ve sürüngen özelliklerini bir arada bulundurması nedeniyle önemli bir ara geçiş örneği olmasıdır. Özellikle burun ve şakak boşluklarının bir sürüngeninkine benzediği göze çarpmaktadır. Ayrıca Archaeopteryx’in ağzında bir dizi silindirik, uçları geriye doğru dönük, kancalı diş bulunmaktadır.

Örneğin, Archaeopteryx bavarica’nın alt çenesinde yirmi iki diş mevcuttur. Dişler arasında da dinozorların ataları olan Thecodontia sürüngenlerin özelliklerinden olan diş arası levhalar görülmektedir.

Sürüngenlerden kuşlara doğru evrimin bir sonucu olarak kafatası bazı değişikliklere uğramıştır. Bunlar: Ara çene kemiklerinin (Lat. Premaxillae) uzayarak dişlerin kaybolmasıyla çeneden gaganın oluşması, göz ve göz çukurlarının büyümesi, beyin ve beyin boşluğunun büyümesi ve çene kemiğinin (Lat. Quadratum) alt kısmının bir eklemle bağlanarak kafatasına hareket imkânı vermesidir. Tüm bunlar Archaeopteryx’in bir ara geçiş örneği olduğunu kanıtlayan bulgulardır.

Archaeopteryx‘in omurları da kuşlardan çok sürüngenlerinkine benzemektedir. Archaeopteryx’in omurgası kuşlarda görülmeyen bir özellik olarak uzun bir kuyruk oluşturur. Archaeopteryx iskeletlerinin sürüngenlere benzeyen başka bir önemli öğesi ise diğer öğelerle ilişkisiz halde bulunan karın kaburgalarıdır. Archaeopteryx‘in ön öğeleri ise kanat hâline dönüşmüştür. Her üç parmağı da tırnaklıdır. Bir parmağı kanatla kaynaşmış hâldeyken diğer iki parmağı tüyle kaplı değildir ve serbest bulunur. [2]

Bu durum, günümüz kuşlarından Güney Amerika’nın endemik bir türü olan Ophisthocomus hoazin’lerin (Cumhuriyet Bilim Teknik gazetesinde Celal Şengör tarafından yazılan “İlk Kuş Archaeopteryx” makalesinde “Çingene tavuğu” şeklinde de isimlendirilmiştir. [3]) ve devekuşlarının ergin bireylerinin körelmiş kanatlarında gözlemlenebilen bir durumdur.

Kanatlarında bulunan ikişer adet pençesiyle ağaca tırmanabilen Ophisthocomus hoazin (Hoatzin/çingene tavuğu) yavrusu görseli (Nature Picture Library Photo Prints)

Ophisthocomus hoazin yavruları, görselde de görüldüğü üzere ağaçlara tırnaklarıyla tutunmaktadır. Archaeopteryx‘in tırnaklarının da benzer bir işlevi olduğu düşünülmektedir. [7]

Archaeopteryx iskeletlerinde kuşlarınkiyle tümüyle aynı olan yapı ise lades kemiğidir. Ancak bazı theropod dinozorlarda köprücük kemikleri kaynaşarak lades kemiğini oluşturabilmektedir. Bu durum da dinozorlarla kuşlar arasındaki önemli benzerliklerden biridir. Archaeopteryx’lerin bacak yapısını Celal Şengör makalesinde şöyle ifade etmiştir:

Arka bacak kemiklerinden uyluk kemiğinin (Femur) kafası içe dönmüş, baldır kemiği (Fibula) küçülmüştür. Dizler ve ayak bilekleri basit reze eklemleri oluştururlar. Kaval kemiğinin (Tibia) ucu bilek kemikleriyle (Tarsalia) birleşmiş, tarak kemiklerinin (Metatarsalia) yakın uçları da bilek kemikleriyle kaynaşmıştır. Tarak kemiklerinin uzun olup, kısmen birbirleriyle kaynaşmışlardır. Üç parmak ileri bakar, biri ters dönmüştür. Tüm bu özellikler hem kuşlara hem de iki bacak üzerinde hareket eden “kertenkele kalçalı” dinozorlarınkine benzediğinden, Archaeopteryx’in dinozorlarla modern kuşlar arasındaki yerine başka bir kanıt oluşturur.

A.M. Celal Şengör – Cumhuriyet Bilim Teknik Gazetesi

Tüm bu özellikler, Archaeopteryx’in non-avian dinozorlar ile kuşlar arasındaki bir ara geçiş örneği olduğunu kanıtlayıcı bulgulardır ve bu bulgular Darwin’in Evrim Teorisi’ne güçlü bir kanıt sunmaktadır. Bu özellikler Archaeopteryx’in vücudunun tüyler ile kaplı olduğunu ve sıcakkanlı olduklarını işaret etmektedir.

Archaeopteryx, modern kuşlara benzer yapıda tüylenme göstermektedir. Kanatlarda kanat üstü küçük örtü tüyleri (PC), kanat üstü el ve kol örtü tüyleri ve el-kol telekleri tam gelişmiş olarak görülmektedir. Parmaklar tam gelişmiş olduğundan modern kuşlarda başparmak üzerinde gelişen ve alula telekleri (Modern kuşların ve bazı non-avian dinozorların kanatlarının ön bölümündeki çıkıntı) ismi verilen telekler Archaeopteryx‘te görülmez.

Kuyrukta ise tüyler omurgadan çıktığından modern kuşlarınkilerden farklılık göstermektedir. Tüyler modern kuşlarda vücut ısısının korunması görevini üstenir ve onlara sıcakkanlı olma özelliği kazandırır, Archaeopteryx‘te de tüylerin aynı durumları ortaya çıkardığı tahmin edilmektedir.

Mark Witton tarafından yapılmış bir Archaeopteryx rekonstrüksiyonu (Yeniden canlandırması) (Twitter – Mark Witton)

Archaeopteryx‘ler hangi atadan türleşti?

Archaeopteryx‘lerin hangi atadan türediği konusunda farklı teoriler mevcuttur. Bu konudaki teoriler 3 farklı başlık altında toplanabilmektedir.

  1. 20. yüzyılda R.E.E Wiedersheim ve 21. yüzyılda Petronievics tarafından öne sürülen kuyruk benzerlikleri temel alınarak yapılan yorumlardır bu ölçekte incelendiğinde Archaeopteryx‘in kertenkelelerden türediği savunulmuştur.
  2. Sir Richard Owen, Harry Govier Seeley ve ara ara da Wiedersheim tarafından desteklenen Archaeopteryx‘in uçan sürüngenlerden türediği tezidir.
  3. Huxley’in önde gelen savunucularından olduğu ve saygın bir omurgalı paleontoloğu olan Othniel Charles Marsh tarafından savunulan kuşların dinozorlardan evrimleştiği teorisidir. “Dinozor Rönesansı” olarak bilinen dönemin John Ostrom tarafından başlatılmasıyla modern olarak kabul edilmiş halini almıştır. [4]

Bu teoriye göre kuşların “Coelurosauria”, (Kuşlarla Carnosauria’dan daha yakın akraba olan diğer theropod dinozorları içine alan bir kladdır.) kladından türemiş oldukları ve dinozorlar arasındaki en yakın akrabasının da Compsognathus olduğu öne sürülmektedir ve kuşlarında theropodlardan türediği düşünülmüştür. Coelurosauria; Compsognathidae’yi, Tyrannosaurus‘ları, Ornithomimosaurlar’ı ve Maniraptoran’ları içerir. Maniraptoran’lar, günümüzde yaşayan dinozorlar olan kuşları da kapsamaktadır. Güncel olarak kuşlar Aves sınıfında kabul edilmektedir. Geçmişte Coelurosauria tanımını tüm küçük theropodları kapsayıcı bir biçimde kullanılıyordu; ancak güncel çalışmalar bu sınıflandırmayı geçersiz kılmıştır. Eskiden non-avian dinozorlar ile kuşlar arasındaki keskin olduğu düşünülen farklar zamanla daha az belirgin hale gelince Thomas Henry Huxley bu konuda:

Kuş sınıfının tanımını, dişleri olan kuşları ve pençe benzeri ön uzuvları ve uzun kuyrukları olan kuşları içerecek şekilde genişletmek zorunda kaldık. Compsognathus’un tüylere sahip olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur; ama öyle olsaydı, ona bir sürüngen kuşu mu yoksa sürüngen bir kuş mu denmesi gerektiğini söylemek gerçekten zor olurdu.

Thomas Henry HuxleyClark University

Uzun bir süre Geç Jura döneminde yaşayan ve makalenin önceki kısımlarında incelediğimiz küçük theropod bir dinozor olan Archaeopteryx litographica‘nın en eski kuş olduğu kabul ediliyordu. Ancak Aurornis xui’nin bugüne kadar yaşamış en bazal avialan olabileceğine dair bazı çalışmalar yapılmıştır. Öyle ki bu canlının Archaeopteryx litographica‘dan 10 milyon yıl kadar önce yaşadığı keşfedilmiştir. Bu da tarihlendirilmeleri bir hayli geriye atmaktadır. Gregory S. Paul bir pro-avian modeli ortaya koymuştu ve yapılan önerilere göre de Aurornis’tebu pro-avian sınıflandırmasına bir örnekti. Tahminlerinde kuşların doğrudan atalarının ağaçlarda yaşayamayacağını önermişti. Ona göre başlangıçta vücudu sıcak tutma görevinde olan tüyler, zamanla evrimleşerek kanatları oluşturmuştu. [5]

Archaeopteryx‘ler nasıl uçmuştu?

Peki, Archaeopteryx‘ler nasıl uçmuştu? Bu konuda farklı teoriler mevcuttur. Bu teoriler sırasıyla:

  1.  Archaeopteryx‘lerin dolayısıyla kuşların, ağaçtan ağaca atlayarak kısa mesafelerde süzülen bir sürüngenden,
  2.  Yerde koşan bir sürüngenden türediğidir.

Archaeopteryx‘in kanatlarındaki pençelerin aynen çingene tavuğunun yavrularındaki gibi ağaçtan ağaca tutunma işlevini üstlendiği öne sürülmüştür.

Macar jeolog Franz Nopcsa 1974’te bir hipotez ortaya koyarak Archaeopteryx’in yerde yaşayan ve böcek yiyen dinozorlardan evrimleştiğini kabul etmiş ve buna bağlı olarak da kanatların başlangıçta uçmak için değil, böcek yakalamak için geliştiğini, ilk başlarda vücut ısısını kontrol gibi işlevler üstelenen tüylerin geniş yüzeyler oluşturarak ağ benzeri bir yapı sağladığı ve böylelikle de kanatların böcek yakalamak için gelişmiş bir mekanizma olduğunu savunmuştur.

Archaeopteryx önce kısa mesafeler arasında atlayarak uçmaya başlamış, daha sonra uçmanın; böcek yakalamadaki ve de düşmanlarından korunmadaki faydaları sebebiyle güçlü kanatlar geliştirerek kuşlara doğru gidilen süreçte kilit bir canlı örneği olmuştur. 2006’da Philip Senter tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Archaeopteryx modern kuşların yaptığı gibi kanat çırparak uçmamıştı, bunun yerine aşağı doğru kanat destekli süzülme tekniğini benimsemişti. Mart 2018’de bilim insanlarınca yapılan bir çalışmada, Archaeopteryx’lerin uçma yetisine sahip oldukları ancak modern kuşlarınkinden önemli ölçüde farklılık gösterdiği belirtilmiştir. Archaeopteryx’in kemik histolojisi incelendiğinde görülüyor ki modern dünyamızdan sülünlerinkine benzer bir uçuş mekanizması geliştirmişlerdi.

Peter Wellnhofer ise uçuş özelliğinin, mevcut teorilerin ortaya koyduğu ağaçtan ağaca süzülme ve yerde böcek kovalama mekanizmalarının ortaklaşa bir işlevi sonucunda meydana geldiğini savunmaktadır.

Uçuş özelliği metabolizmayı hızlandırmış, kemiklerde hava keseleri oluşturarak canlının kütlesini azaltmıştı. Uçuş özelliği bile başlı başına, Darwin’in evrim mekanizmasına güçlü bir örnek teşkil etmiştir. [6]

Yazarın görüşü

Zaman, görüldüğü üzere Charles Darwin’i haklı çıkarmıştır. Zamanında onun teorisini yanlışlamak için hunharca saldırıp ara geçiş örnekleriyle ilgili kanıt isteyenlere Archaeopteryx örneği, tokat gibi bir cevap olmuştur

Bugün hâlâ bazı spekülasyoncular Archaeopteryx gibi apaçık bir ara geçiş fosilinin sahte olduğu gibi dezenformasyonlar (yanlış bilgiler) üretmiştir. Bu makale, fosillerin gerçekdışı olduğunu iddia eden ve bilimsel düşüncenin karşısında olan kişilere bir cevap niteliğinde yazılmıştır. Eğer herhangi biri evrimin gücünü sorar ya da ara geçiş canlıları hakkında çarpıcı ve önemli bir örnek isterse ona Archaeopteryx’ten bahsedebilirsiniz. Bilimin ışığında ilerleyenler ve ilerlemek isteyenler için…

Kaynaklar

  1. WIKIPEDIA ENTRY Archaeopteryx. (2023, June 25). In Wikipedia. [Wikipedia English]
  2. DICTIONARY ENTRY Britannica, T. Editors of Encyclopaedia (2023, June 9). ArchaeopteryxEncyclopedia Britannica. [Britannica]
  3. NEWSPAPER Şengör, A. M. C. (1995, December 16). İlk Kuş Archaeopteryx. Cumhuriyet Bilim Teknik Gazetesi, no. 456, 6–9.
  4. WEBSITE Marshall, M. (2019, June 3). The evolution of Archaeopteryx is stranger than anyone imagined. New Scientist. [New Scientist]
  5. WEBSITE Castro, J. (2018, March 14). Archaeopteryx: The Transitional Fossil. Live Science. [Live Science]
  6. WEBSITE Bakırcı, Ç. M., & Kartal, E. C. (2019). Dinozorlardan Kuşlara Evrimin En Net Örneklerinden Birisi: Archaeopteryx. Evrim Ağacı. [Evrim Ağacı]
  7. WEBSITE Selçukoğlu, A. K. (2022). Hoatzin (Ophisthocomus hoazin). Evrim Ağacı. [Evrim Ağacı]
3 comments
  1. Böylesine emsal niteliğinde bir çalışmayı 21. yüzyılın en nitelikli paleontolog adaylarından birisinin PerEXP Teamworks’te gerçekleştirmesi onur verici. Bir kez daha en içten şükranlarımı sunuyorum, kıymetli dostum.

Leave a Comment

Related Posts
Total
0
Share